Yuksekovalı Çocuklar İstanbul'u geziyor
 
  Ana Sayfa
  Şiirler.
  => Abdulkadir Karaman
  => Adem Uysal
  => Ahmet Muhip Dranas
  => Ahmet Zekai Yıldız
  => Ataol Behramoğlu
  => Behçet Aysan
  => Bülent Özcan
  => Can Dündar
  => Cemal Süreya
  => Cemil Meriç
  => Ebru
  => Emrah Altınok
  => Esra Menekşe
  => Ethem Vayvaylı
  => Fadime Öksüz
  => Gökhan Arslan
  => İhsan Raif Hanım
  => Leyla Altınbaşak Kayan
  => Leyli
  => Mehmet Akif Ersoy
  => Melih Cevdet Anday
  => Mert Varol
  => N. Fazıl Kısakürek
  => Orhan Veli
  => Omer Hayyam
  => Rıza Akbulut
  => Ruhi Hatunoglu
  => Neriman Ergün
  => Sabriye Babaoğlu
  => Safin
  => Tülay Bilgin
  => Ülkühan Boz
  => Yılmaz Türkyılmaz
  => Yusuf Kaplan
  Tarih
  İslam
  Tiyatro-Hikaye
  Eglence
  Ask
  Ziyaretçi defteri
Ahmet Muhip Dranas
Balad 

Yağmurlar dindiği zaman
Geleceksin
Ki karanlık ölümdür.
Işığım söndüğü zaman
Güleceksin
Ki karanlık ölümdür.

Karanlığımda dişlerin
Parıldar ki
Yine görüneceksin
Kuraklığımda düşlerin
Işıldar ki
Yine arınacaksın.

Bekliyeceğim elbette
Gelişini
Yaşamak başka nedir;
İsterse ta kıyamete
İlle seni
Ki bu aşk başka nedir.

Bütün ömrümüz onunla
Böyle geçti;
Toprakla gök arası,
Varla yok arası öyle;
Derken uçtu.
Dranas yalvarası:

Tanrım merhamet et kula.
 
  
Ahmet Muhip Dranas    







FAHRİYE ABLA 

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar, 
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
 Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden, 
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen! 
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen Gözlerin,
 dişlerin ve ak pak gerdanınla 
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi, 
Sarmaşıklarla balkonu ökük bir evdi; 
Güneşin batmasına yakın saatlerde 
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede. 
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede; 
Bahçende akasyalar açardı baharla. 
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı; 
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı. 
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin; 
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
 Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
 En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya. 
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın, 
Hâlâ dağları karlı Erzincan�da mısın? 
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın; 
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla, 
Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye Abla!





Ülker'in Gözleri

Bir bahar sabahının karanlığında ıssız
Gökte diz çökmüş iki titrek ışıklı yıldız Olan gözlerinize aşıkım, Bayan Ülker!

Mutlu, esen ve hoşken ve gülerken gülerken Nerden gelir bilinmez üzgünlüklerle birden Solan gözlerinize aşıkım, Bayan Ülker!

Ne zaman perdelese içlerini bir buğu Ölümüm güzelliği, özlemim yorgunluğu Dolan gözlerinize aşıkım, Bayan Ülker!

Kalbinizin sezilmez parıltıcıklarını Bir büyük ateş gibi göstermenin sırrını

Bulan gözlerinize aşıkım, Bayan Ülker!






1939
Bin dokuz yüz otuz dokuz:
Karanlıkların içinde
Ölülerle yaşıyoruz.

Puslu havayı sever kurt;
Kaplamakta gökyüzünü
Kurşundan ağır bir bulut.

Her şey uyuduğu zaman
Kıracak zincirlerini
Gecede uyanık duran

AHMET MUHİP DIRANAS

 
 
   
Bugün 18 ziyaretçi (38 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol